1997 Yılı Kurum Kitapları
Tezkire-i Mucîb – Kudret Altun
Eserde Tezkiresi incelenen Mustafa Mucîb Efendi on sekizinci yüzyılda yaşamıştır. Üslûp olarak diğer tezkire yazarlarından çok farklı değildir. Eserini alfabetik sıraya göre düzenlemiştir. Bu tezkireyi yazma gayesini belirtirken; tezkire müellifi Rızâ’nın tezkire yazmak kaygısına düştüğünü, ancak şâirlerden bir kısmını alıp bir kısmını almadığını, kendisinin de Rızâ Tezkiresi’nde olmayanları alıp ötekileri almadığını, böylece, eserini Riyâzî’ye zeyl olarak hazırladığını ifade eder. Tezkireler, edebiyat tarihimizin en önemli kaynaklarıdır. Bu kaynakları değerlendirmek, aktarmak ise edebiyat tarihimize olduğu kadar, sosyal ve kültürel değerlerimize de ışık tutacaktır.
Uygur Türkleri Tarihi Ve Kültürü – Saadettin Gömeç
Türk Kültürüne ve dünya medeniyetlerine çok büyük katkılarda bulunan Uygur Türklerinin kurmuş olduğu kağanlık, Kök Türk kağanlığının bir devamıdır. Eserin temelini Köktürkçe metinler teşkil etmekle beraber Çin, Sogd ve Tibet gibi çeşitli dillerde yazılmış belgelerden de yararlanılmıştır. Kullanılan metinlerin bir kısmı daha önce bilim adamları tarafından değerlendirilmiş olmasına rağmen, birçok yeni kitabe tetkik edilerek Uygur Türklerinin tarihine katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Eserde, Uygur adının anlamı, Uygurların tarihi gelişimi, Uygur kağanlığının kuruluşu, Doğu Türkistan Uygurları, Uygur Kaganları ayrıntılı bir şekilde anlatılmış, ayrıca Suci, Elegeş, Şine-Usu yazıtlarının ve Turfan ve Koço’da bulunan duvar resimlerinin görselleri verilmiştir.
Cem sultan Cemşid ü Hurşid İnceleme-Metin – Münevver Okur Meriç
Cem Sultan, Osmanlı saray terbiyesiyle yetişmiş, iyi tahsil görmüş bir şehzadedir. Şiire ve sanata olan ilgisi ve merakı, bir geleneğin devamı olduğu gibi, onun renkli kişiliği ve sanatının inceliği Türk kültürünün bir parçasıdır. Cem Sultan, Türkçenin mecaz zenginliğine hâkim, içinde yaşadığı dönemin dilini iyi kullanan bir şairdir. Eserde, Cem Sultan’ın hayatı kısaca tanıtılmış, mesnevisini yazdığı zamanki hayatının mutlu dönemini ve divanındaki şiirlerinden faydalanarak gurbette, esarette çektiği ıstırabı, pişmanlıkları, özlemleri, içinde bulunduğu değişik ruh hali anlatılmıştır. Ayrıca, birbirinden 11 yıl farkla yazılmış olan iki nüsha karşılaştırılmış, tanıtılan eserin olay, kişiler, motifler, tahkiye, duygu ve hayal unsurları, dini ve ahlaki düşünceler, toplum yaşayışı ile ilgili konular açısından değerlendirilmesi yapılmıştır.
Meddah Behçet Mahir’in Bütün Hikayeleri I-II – Saim Sakaoğlu, Ali Berat Alptekin, Yurdanur Sakaoğlu, Esma Şimşek
1997 yılında yayınlana eserin I. cildinde, Behçet Mahir doğumundan ölümüne kadar butun yönleriyle ele alınmıştır. Behçet Mahir’in hikâyeciliği, hikâyelerinin yapısı, hikâye anlatma tekniği, hikâyelerinin coğrafyası, hikâyelerindeki kahramanların bazı özellikleri ile şairliği ayrıntılı olarak dile getirilmiştir. Yedi hikâye metni yazıya geçirilmiş, metinde geçen kelimelerin anlamları hazırlanan sözlükte verilmiştir. 1999 yılında yayınlanan eserin II. cildinde Behçet Mahir’in Eşrey Bey, Firdevs Şah, Latif Şah, Asıl ile Nesil, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Muğdat Pehlivan, Nebi Han, Nemrut Han, Aşık Verga, Kıvılcımoğlu Topal İbrahim, Şahmaran ile Lokman Hekim, Yunus Emre, Aşık Şenlik Summani, Bayburtlu Hicrani Baba ile Karşılaşması, Kağızmanlı Aşık Hıfzı adlı 18 yeni hikâyesi yer almıştır.
Meddahlık Ve Meddah Hikâyeleri – Özdemir Nutku
1978’de birinci baskısı yapılan ve 1979’da Milli Kültür Vakfı’nın araştırma dalında “Büyük Edebiyat Ödülü”nü kazanan ve ikinci baskısı sunulan eserde, meddahlık ve meddah hikâyeleri konusunda gerekli olan bilgiler ortaya konmuş ve bu alanda üzerinde durulmamış noktalara değinilmiştir. Meddahlık üzerine ilk olma özelliğini taşıyan kitap, iki ana bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde, başlangıcından bugüne meddahlığın gelişimi; ikinci bölümde ise meddah hikâyelerinin sistematik değerlendirilmesi ele alınmıştır. Eserde Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan bugüne kadar süre gelen meddahlık, kıssahanlık geleneği incelenmiş, adları dahi bilinmeyen çok sayıdaki meddahtan söz edilmiştir. Bunun yanı sıra eski yazmalardan ve çeşitli kaynaklardan toplanan meddah hikâyeleri arasından, 22 meddah hikâyesi ve 10 meddah taklidi seçilmiş ve birçok meddah senaryosunun özetleri açıklanmaya çalışılmıştır.
Moskova Şark Sanatları Devlet Müzesi Türk, Azerî Ve Türkmen Seccâdeleri – N. P. Nekrasova, K. G. Kınayeva
Türk Soylu Halkların bir bölümü uzun süre Çarlık yönetiminde 70 yılda Sovyet yönetiminde yaşamıştır. Bunun sonucu olarak Türk Soylu Halklara ait estetik ve etnografik objelerin bir kısmı Moskova ve St. Petersburg müzelerine taşınmıştır. Gerek Hermitage, gerekse Şark Sanatları Devlet Müzesi’nin koleksiyonunda Doğu Türkistan’ı da içine alan örnekler olduğu bilinmektedir. Eserdeki kataloğun ana konusunu seccâdeler oluşturmuştur. Şark Sanatları Devlet Müzesi’ndeki en eskisi 18. yüzyıla en yenisi 1920’li yıllara ait 34 seccâde malzeme, teknik, dokuma ve motif özellikleri açısından değerlendirilmiş ve tanıtılmıştır.
Anadolu’nun Bütünleşmesinde Ahmed Yesevî’nin Yeri – Müjgan Cunbur
Eserde, Yesi çevresi Orta Asya ve Kuzey bozkırlarındaki Türklerden başlayarak, Batı Türklerine Anadolu’ya daha sonra da Rumeli’ye ulaşarak Türkleşmesinde rol oynayan Ahmet Yesevî’nin, Anadolu’nun bütünleşmesindeki yeri ve önemi vurgulanmıştır. Ayrıca Ahmet Yesevî ve Yunus Emre arasındaki benzer ve farklı özellikler dile getirilmiştir. Anadolu’nun Türkleşmesinde Gazilerden sonra en önemli zümre Ahilerdir. Ahmet Yesevî’nin hikmetlerinde ve onunla ilgili menkabelerde bu durumla ilgili bazı noktalarla karşılaşılmaktadır. Ahmet Yesevî’ye göre gariplere acımak, onları görüp gözetip yardım etmek Peygamber işidir. Yani sünnettir. Garip ve yetimlere rızık vermek, onların gönlünü almak Tanrı yolunda hizmettir. Ahilikte de hizmet esastır. Kendisine hak yolunu gösterene nasıl hizmet ettiğini “Hizmet kılıp közüm yummay hazır turdum” diyerek gözünü yummadan hizmet kılıp hizmet için hazır beklediğini dile getirir.
Atatürk’ün İstediği Medeniyet’in Işıkları – Süleyman Kazmaz
Geçmiş dönemlerin düşünürleri, insanı yüce yaratık olarak tanımlarlar. Bu anlatım, kuşkusuz kişinin eser verme yeteneğinden kaynaklanmaktadır. Yaşanan gerçek odur ki, insanoğlu yeryüzüne geldiği günden beri bulduklarıyla yetinmemiş, yeni alet, vasıta ve eşya meydana getirmiştir. Tarihten önceki çağların baltasından, günümüzün atom bombasına mağaradan göl evlerinden gökdelenlere kadar uzayan yolda ortaya konan maddi varlıklar insan eseri olarak hayatımızda yer almaktadır. Medeniyet kavramı, genel olarak insanlığın ortak eserlerini tanımlamak için kullanılır. Bu anlamda medeniyet, ortak ve bütün insanlık için yararlı eserleri, insanlığa mal edilmiş ve bütün insanların hizmetine sunulmuş maddi vasıtaları, duygu, düşünce ve inanışları kapsar, Eserde, yüzyıllar boyunca kültür, medeniyet ve milli unsur ögeleri Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar olan bir çerçevede ele alınarak, Atatürk’ün medeniyet ve kültür hakkındaki görüşlerine yer verilmiştir.
İlk Japon Haritasını Çizen Türk Kaşgarlı Mahmud Ve Kristof Kolomb’un Haritasına Dayanarak En Eski Amerika Haritasını Çizen Türk Amirali Piri Reis – Sevim Tekeli
İlk baskısı 1985 yılında ikinci baskısı 1997 yılında yapılan eserde, Kaşgarlı Mahmut ve Divan-ü Lügat’it Türk kitabı ile 11. yüzyılda çizdiği Dünya haritası tanıtılarak önemi vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra yine önem arz eden Piri Reis’in 1513 tarihli 1. Dünya Haritası ele alınmıştır. Eser hem Türkçe hem İngilizce olarak verilmiştir. Kaşgarlı Mahmut Divan-ü Lügat’it Türk adlı yapıtında “Rum ülkesinden Maçine dek Türk ellerinin hepsinin boyu beş bin, eni sekiz bin fersah eder. İyice bilinmek için bunların hepsi, yeryüzü biçiminde daire şeklinde gösterilmiştir.” demektedir. Kendisinin de belirttiği gibi Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir.
Milli Bütünlük ve Güvenliğimiz – Muzaffer Özdağ
Eserde, Türk düşüncesi ve hayat felsefesinin insanı yaratılmışların en şereflisi olarak görmesinden hareketle Türk ruhu ve Türk dünya görüşü ve mücadelesi sonucunda milli birlik ve bütünlüğümüzü oluşturan unsurlar ele alınmıştır. İnsanlık tarihinde milletlerarası hayat sahnesinde görünen milletler içinde varlığını, bağımsızlığını, kimliğini kesintisiz koruyabilmeyi başaran yegâne millet Türk milletidir. Birleşmiş Milletlerde temsil edilen 200’e yakın devletin dörtte üçünden fazlasının yaşlarının henüz yarım yüzyıla erişmediği unutulmamalıdır. Şiarımız dilde, fikirde, işte birlik olmalıdır fikrinden hareketle, Yüce Atatürk’ün sarsılmaz inançla ifade ettiği gibi “Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfının ve büyük medeni vasfının ve büyük medeni kabiliyetinin bundan sonra inkişafı ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacağına inanıyoruz” denilmiştir.
Ondokuzuncu Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Tıp Eğitimi Ve Türk Hekimleri – Esin Kâhya
Osmanlı İmparatorluğu’nda 19.yüzyılda kurulan eğitim müesseselerinin başında Tıp Fakülteleri gelmektedir. Tıp fakültesi açılmadan önce tıp eğitimi ile görevli kurum Süleymaniye Medresesi idi. Kanuni Süleyman tarafından kurulmuş olan bu külliye içinde bir de tıp medresesi bulunmaktaydı. Devletin genişleyen sınırları içinde bir de tıp medresesi bulunmaktaydı. Devletin genişleyen sınırları içinde matematik, tıp, biyoloji gibi müsbet bilimlere ihtiyaç göz önünde tutularak bu medrese kurulmuştu. Bu müessese birçok önemli bilim adamı ve idarecinin yetiştiği bir kurum olmuştu. Eserde Süleymaniye Tıp Medresesi, Cerrahhane, Tıphane, tüm özellikleriyle ve Mustafa Behçet, Hayrullah Efendi, Kırımlı Aziz İdris Bey, Ahmet Remzi Paşa, Nuri Kenan, Saip Paşa, Hüseyin Remzi gibi dönemin tıp adamlarının eserleri ve yaptıkları hizmetler dile getirilerek değerlendirilmiştir.
Sosyoloji Açısından Atatürk – Nihat Nirun
Atatürk’e göre aynı zamanda sosyolojik açıdan, her insan topluluğunun ortak ve genel duyguları, düşünceleri ile oluşan fikirleri vardır. İnsan topluluklarının kıymet ve değer hükümleri, inançları, arzu ve temayülleri, başka bir ifade ile beklentileri, davranışların ve fikirlerin belirtilmesi, ortaya çıkması ile anlaşılır. Bir insan topluluğunu yönetenler, geleceği üzerinde hüküm verme durumunda bulunanlar, dostlar veya düşmanlar için bu insan topluluğunun kamuoyundan anlaşılan kabiliyetleri ve değer duyguları ile beslenen ortak fikirleridir. İstiklal ve Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır yani iyice yerleşmiş, sağlam ve sürekli olacaktır derken, Atatürk büyük Türk milletinin bir ferdi olarak milletin duygu, düşünce ve fikirlerinin tercümanı olan liderin basiretli görüşü ile işlerin temelinde bulunacak hükmünü vermiştir. Eserde Atatürk, sosyolojik açıdan dil, kültür ve dil ögeleri söylev ve demeçlerinin çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmiştir.
Türk Toplumunda Dini Tartışmalar ve Hoşgörü – Dursun Dağaşan
Kitapta, Türk toplumundaki dini tartışmaların ortaya çıkışının tarihsel gelişimi Alevi Sünni ayrımının başlangıcı, sebepleri, sonuçları ve bir hoşgörü ortamının sağlanmasının gerekliliği tüm esaslarıyla vurgulanmıştır. Türk toplumu, milli varlığını devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden inanç çatışması ve etnik bölücülük problemlerini çözümlemediği sürece muassır medeniyetler seviyesine ulaşarak milletler ailesinde hak ettiği şerefli yeri alma konusunda gecikmelere uğramaya mahkum olduğu belirtilmiştir. Toplumumuzda ortaya çıkan inanç çatışması ve etnik bölücülük hastalıklarının tanımında farklılaşmalar bulunmakta, etkileri konusunda değişik görüşler öne sürülmekte, tedavi yöntemleri ile ilgili olarak da toplumun bütün kesimleri tarafından benimsenmiş bir tavır ve uygulama ortaya konulamadığı ortaya konmuştur.
Türklerin Felsefe Kültürüne Katkıları – Mehmet Aydın
Türklerin evrensel düşünce tarihine katkılarını açıklayabilmek için ciltler dolusu geniş bir araştırma gerekir. Bilindiği gibi, Müslümanların çeşitli felsefî alanlara yaptıkları katkılar, fikir tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. İslam felsefesi tam olarak Arap ırkına mensup yegane büyük filozof olan Yakub bin İshak al Kindî ile başlamıştır. Farabi ve ardından da İbn-i Sina gelmiştir. Farabi felsefenin hemen her dalında özellikle de mantık, metafizik, rasyonel psikoloji, ahlâk ve siyaset alanlarında yüksek bir dereceye ulaşmıştır. İbn-i Sina ise Türk asıllı bir düşünür olup, Ortaçağ Latin dünyasında Acivenne adıyla meşhur olmuştur. Eserde, İnsanlığın düşünce tarihine, özellikle de felsefe kültürüne önemli katkılarda bulunmuş Kindi, Farabi ve İbn Sina hakkında bilgiler sunulmuştur. Ayrıca, kitapta Mantık, Metafizik, Psikoloji, Ahlak ve Siyaset Felsefesi hakkında bilgiler yer almıştır.
Türk Kültür Tarihi İç Asya’daki Erken Safhalar – Emel Esin
Türkler hakkında en eski kaynaklar, Çin tarihleri, M.Ö. 3. Asırda yaşayan, tarih sahnesinde Türk olarak belirecek birkaç boy üzerinde bilgi vermektedir. Türk boyları Çin’in şimalinden batıya doğru, Aral Gölü’ne kadar uzanan bir kuşak boyunca kurulmuş devletler olarak tanıtılmaktadır. İnsan ruhu ile vücudu da bir çift teşkil ederek, biri semavî diğeri toprağa bağlı addediliyordu. Erkeklerde semavi öz, kadınlarda toprak unsuru hâkim sayılmakta idi. İnsanların kaderi gök tanrısı ve yer-su kutlarının bahşettikleri kuta göre belirliyordu. İlk baskısı 1985 yılında ikinci baskısı ise 1997 yılında yapılan eserde İç Asya’da 13. yüzyıldan önce hüküm süren Göktürk, Uygur ve Kırgız Hakanlık ve Beylikleri ile ilgili bilgiler ayrıntılı olarak verilmiştir. Çin’in kuzeyinden batıya doğru Aral Gölü’ne kadar uzanan bir kuşak boyunca kurulmuş devletler tanıtılmıştır. Eserin sonunda konu ile ilgili belgelere yer verilmiştir.
Arış Geleneksel Türk Sanatları Dergisi – Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Halı, düz dokuma ve işlemeler gibi geleneksel el sanatlarımızı oluşturan eserler, gerek günlük kullanım gerekse süs eşyası işlevi görmelerinin yanı sıra, ülkemiz ekonomisine ve kültürümüzün tanıtılmasına yaptıkları katkılarıyla büyük önem taşımaktadır. Ancak ticari kaygının giderek ön plana çıkması ile birlikte halılarda kullanılan teknik, renk ve desenlerde yöresel ve geleneksel özelliklerden giderek uzaklaşılmıştır. Londra’da “HALI” adıyla bu konu ile ilgili bir derginin yıllardır yayımlanıyor olması ve “Böyle bir dergiyi biz niçin Türkiye’de çıkarmıyoruz?” sorusundan hareketle bu sahada önemli bir boşluğu doldurmak, yaşanan sorunların çözümüne katkıda bulunmak, halı sanatımıza uluslararası platformda bilimsel yollardan sahip çıkmak ve diğer ülkelerin Türk halılarını sahiplenme çabalarına bir cevap vermek amacıyla, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı olarak bir süreli yayının hayata geçirilmesi projesini gönüllü olarak üstlendik. Atatürk Kültür Merkezi Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural tarafından kurulan derginin Yazı İşleri Müdürü İmran Baba, ilk Yayın Kurulu ise Dr. Azize Aktaş Yasa, Serap Leloğlu Ünal, Şebnem Ercebeci, Erol Kalender’den oluşmuştur.
Danışma Kurulu üyeleri ise Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Prof. Dr. Nejat Diyarbekirli, Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı, Prof. Dr. Önder Küçükerman, Prof. Dr. Selçuk Mülayim, Prof. Dr. Bekir Deniz, Dr. Nazan Ölçer’dir. Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde yayımlanan Arış dergisinin 1. sayısı Mart 1997’de Türk kültürünün hizmetine sunulmuştur. 2. sayı Ağustos 1997’de, 3.sayı Aralık 1997’de, 4.sayı da Nisan 1998’de yayımlanmıştır. Arış dergisinin yayın hayatına ilk dört sayıdan sonra çeşitli nedenlerle ara verilmiştir.
1-4 Kasım 2010 tarihleri arasında Alanya’da yapılan “Uluslararası Türk Halı ve Düz Dokumaları (Kilim, Cicim, Sumak) Sempozyumu” sonuç bildirgesinde alınan kararla Arış dergisi yeniden yayın hayatına kazandırılmış, yeni yayın ve danışma kurulu ile beraber Halı, Kilim, Kumaş, Giyim, Kuşam ve İşleme Sanatları Dergisi adıyla yepyeni bir anlayışla 2011 yılında Atatürk Kültür Merkezi’nin süreli yayınları arasındaki yerini tekrar almıştır.
Arış dergisinin 10. sayısıyla ile birlikte sadece halı, dokuma, işleme ve giyim-kuşam ile ilgili değil, el sanatlarının her alanını (taş, çini, ahşap, ebru, hat, seramik, cam, minyatür, tezhip vb) konu alan makalelere yer verecek bir içerikle hazırlanması kararlaştırılmış, böylece adı ARIŞ (Geleneksel Türk El Sanatları Dergisi) olarak değiştirilmiştir.
Geçmiş ile günümüz arasındaki bağın kurulmasında önemli rol oynayan, yüzyıllardır geçerliliğini sürdüren, Türk kültürünün geniş yelpazesi içinde yer alan bu sanat dalları, değişik kültür ortamlarına girmesine rağmen toplumumuz içerisinde değişmez yerini tarih boyunca korumuştur. Türk sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan el sanatlarımız Türklerin semboller dünyasını, estetik duyarlılığını, gelenek ve göreneklerini kısacası kültürünü yansıtmaktadır. Bu sebeple, geleneksel el sanatı örneklerimiz bir yandan ülkemizin tanıtımı ve ekonomisindeki yerini muhafaza ederken, diğer yandan da geçmiş nesillerin duygu, düşünce ve tecrübelerinin bize ulaşmasında köprü görevi görmektedir.
2015’te yayımlanan 11.sayısı ile beraber adı bu kez ARIŞ (Geleneksel Türk Sanatları Dergisi) olarak değiştirilerek mimari, mimari süsleme ile ilgili makalelere de yer verilmesinin Türk Sanat Tarihi açısından önem taşıyacağı belirtilmiştir. Derginin 13.Sayısı Aralık 2018 yılında yayım hayatına kazandırılmıştır.
Arış Dergisi 2018 yılında alınan kararla 1997 yılındaki ilk çıkış noktasına dönerek, Türk halı sanatımızı tanıtmak, yaşatmak ve korumak amacıyla; halı, dokuma ve işleme sanatları olarak yayın hayatına, Haziran ve Aralık ayları olmak üzere yılda iki sayı olarak devam edecektir.
Okuyucular Arış dergisinin bütün sayılarının kapak ve içindekiler bölümüne, pdf’lerine www.akmb.gov.tr adresinden ulaşabilirler.
Manas 1000 Bişkek Bildirileri – Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
1995 Manas’ın 1000. Yılı kutlamaları çerçevesindeki bilimsel toplantıda sunulan 27 bildirinin yer aldığı eserde, Manas’la ilgili dil, sosyal yapı, inançlar, kültür bağları gibi birçok konu incelenmiştir. Destanların insanlık tarihi noktasında önemli bir kaynak olduğu düşünülürse, Manas destanı ile ilgili uluslararası zeminde çeşitli çalışmaların yapılması Türk kültürü açısından önem taşır. Bu çalışmalar sonucunda, Manas Destanı dil, edebiyat, kültür, insanlık tarihi vs. konular çerçevesinde incelenirken, konuyla ilgili karanlık noktalar aydınlatılmış ve yapılması gerekenler ortaya konmuştur.
Uluslararası Osmanlı Öncesi Türk Kültürü Kongresi Bildirileri – Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı
Eser Osmanlı öncesi Türk kültürü kongresine sunulan bildirilerin bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Kongreye Türk kültürü üzerine çalışmaları bulunan 21’i yabancı 27’si Türk olmak üzere 48 bilim insanı katılmıştır. Bildiriler 6 ayrı bölümde sunulmaktadır. Bildiriler felsefe, sanat tarihi, edebiyat, müzik, tıp tarihi başlıkları altında verilmiştir. Osmanlı-öncesi çağlarda Türkler kendi kültürlerini Orta Asya kökenleri temeli üzerinden geliştirmekte büyük bir canlılık göstermiş olmak dışında, İslâm dünyası kültür ve tefekkürüne yaptıkları hizmetler yoluyla da dünya uygarlık ve tefekkürünün geliştirilmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Böyle olunca da Osmanlı-öncesi Türk kültürü tarihin çok önemli ve kalburüstü bir kültürü olarak değerlendirilmek durumundadır.